Herkese yeniden merhabalar,
Biraz gecikmeli de olsa Fransa seyahat yazısıyla karşınızdayım. Bir takım sağlık problemleri nedeniyle bu hafta YouTube videosu yükleyemeyeceğimden dolayı yazıyı bugünden yayınlamak istedim. Keyifli okumalar...
İki günlük Paris gezimiz pandemi tarafından biraz baltalansa da Jardin des Tuilerie(Tuilierie Bahçeleri), Arc de Triomphe de l'Étoile (Zafer Takı) ve La tour Eiffel (Eyfel Kulesi) ile Paris'i gezmek görmek oldukça keyifliydi. Ama gelin en baştan başlayalım
AF 1331 sefer sayılı Air France uçuşu ile Milano Malpensa Havaalanından saat 12:30'da havalandık. Yaklaşık 2 saatlik bir uçuştan sonra 14:20 civarında Paris Charles de Gaulle havalimanına iniş yaptık. Brüksel seyahatimizin aksine burada herhangi bir araç kiralama zahmetine girmemize gerek kalmadı çünkü Paris ulaşım konusunda oldukça gelişmiş bir kent. Bir kaç farklı opsiyonunuz var böylece bütçenize en uygun olanı seçebiliyorsunuz.
Bunlardan ilki RER B Treni. Yalnızca 2. ve 3. perondan kalkan bu tren durak sayısının fazla olması ve ücretinin kalan opsiyonlara göre daha uygun olmasından dolayı oldukça sık tercih edilen bir ulaşım yöntemi. Yetişkin bilet ücreti 11,40 € olan bu trenle tren garı (Gare du Nord), Notre-Dame gibi merkezi lokasyonlara kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Tren her 7-8 dakikada bir kalkıyor o yüzden yakalamak için telaşa düşmenize de gerek kalmıyor. Buraya tıklayarak Paris'e gitmeden önce de biletinizi alabilirsiniz.
RER-B TRENİ YOL GÜZERGAHI
Bir diğer popüler yöntem de shuttle servisi. RER treninine göre oldukça pahalı olan bu yöntem paket fiyatlarıyla kapınıza kadar gidebileceğiniz yere gitmenizi sağlıyor. Üstelik şoförlerine kadar herksin Türk olduğu bir shuttle servisi de mevcut. Adı Paris Dolmuşu olan bu kuruluş, Kuzey Paris içerisindeki servis bedelini 2 kişi için 60 €, 4 kişiye kadar 70 €, 8 kişiye kadar ise 90 € olarak belirlemiş.
Biz seyahatimiz süresince kalacağımız yer için Generator Paris'i tercih ettik. Hem Paris'in merkezinde olması hem de geri kalan yerlere göre nispeten uygun fiyatlarıyla bizim için ideal bir yer oldu. Generator bir çok ülkede hizmet veren bir hostel zinciri. Konseptleri sadece yatak ancak isterseniz 7,50 € gibi bir ücrete kahvaltı da satın alabilirsiniz.
Otele yerleştikten sonra biz de herkes gibi kendimizi sokaklara attık. En yakın yer olan Basilique du Sacré-Cœur yani Kutsal Kalp Bazilikası'ndan gezmeye başladık. Kaldığımız yerin metro durağına 1-2 dakikalık yürüme mesafesinde bulunması gezi sürecini bizim için oldukça kolaylaştırdı. Colonel Fabien durağından M2 metrosuna binip 5 durak sonra Anvers durağında indik. Sonrasında yolun karşısına geçip Rue de Steinkerque boyunca yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra Sacré-Cœur Bazilikasına ulaştık.
Fransa-Prusya Savaşında ölen askerlerin anısına yapılan bu kilisenin inşaatı 1875'te Fransız mimar Paul Abadie tarafından başlatılmış ve 1914 yılında Lucien Magne tarafından ancak bitirilebilmiştir. Masraflarının nerdeyse tamamı Fransız halkı tarafından karşılanan bu bazilikayı gezmek ücretsiz ancak kubbeye çıkmak isterseniz 7 € gibi bir ücret ödemeniz gerekiyor.
Buradan sonra, bize en yakın 2. lokasyon olan Palais Garnier'i ziyaret etmeye karar verdik. Sacré-Cœur'den ayrılıp Abbesses istasyonundan M12 metrosuna bindik ve Saint Lazare durağında indik. Sağa dönüp yol ayrımına kadar dümdüz yürüdükten sonra yol ayrımının solundan devam ederek 7-8 dakikalık bir yürüme sonrasında Palais Garnier'e vardık.
PALAIS GARNIER/GRAND ESCALIER
Palais Garnier 1875'te Napolyon'un emri üzerine Charles Garnier tarafından bir opera binası olarak yapılmıştır. Projeye ayrılan bütçenin 20 milyon altın frank olduğu söylenmektedir. Bir çok filmde gördüğümüz ikonik giriş merdivenleri ve büyük salonu ile her göreni büyülemeyi başaran Palais Garnier günümüzde hala aktif olarak faaliyet göstermektedir. PALAIS GRANIER/GRAND FOYER
Gezinin ikinci günü oldukça hareketli başladı. Kruvasan ve kahveyle yapılmış hızlı bir "Parisienne" kahvaltıdan sonra yolumuzu direkt Eiffel kulesine çeviriyoruz. Metroyla 45 dakikalık bir yolculuğun ardından Eiffel Kulesi'ne varıyoruz. Pandemi dolayısıyla turlar yasak olduğu için içine giremesek de önceki seyahatlerimde çektiğim fotoğrafları aşağıya bırakacağım. 300 metrelik bu devasa demir kulenin 57., 115. ve 276. metrelerinde manzara platformları bulunuyor. Gideceğiniz manzara platformuna göre biletinizin fiyatı değişiyor. Bu platformlara kulenin içinde bulunan 3 asansörle çıkmak mümkün olduğu gibi kulenin ayakları içerisindeki merdivenlerle de çıkabilirsiniz. Aynı zamanda kulenin tepesinde dünyanın belli başlı şehirlerine uzaklığının yazdığı bir tabela da mevcut. Türkiye'den İstanbul da bu tabelada yerini almış :)
Eiffel Kulesi'ni de bol bol fotoğrafladıktan sonra sıradaki yer olan Tuileries Bahçesi'ne doğru yola çıkıyoruz. Eiffel Kulesi'ne çok yakın olan Gare Champ de Mars Tour Eiffel tren garından RER-C trenine binip Musée d'Orsay durağında iniyoruz ve köprüden karşıya geçtiğimizde karşımızda Tuileries Bahçesini buluyoruz. Tuileries Sarayı'nın bahçesi olarak tasarlanan ancak Fransız Devrimi ile birlikte halkın kullanımına açılan bu bahçe Paris'in en işlek yerinde bulunuyor diyebiliriz. Önünde bulunan Concorde Meydanı, Champ-Élysées (Şanzelize) Caddesi ve yolun sonundaki Zafer Takı (Arc de Triomphe) ile şehrin bütün önemli önemli noktalarını bir arada görmeye olanak sağlıyor. Catherine de Medici'nin sarayı için burayı seçmesine şaşırmamalı.
TUILIERIE BAHÇESİ/JARDIN DES TUILIERIE
Tuilierie Bahçesinden çıkar çıkmaz bizi muhteşem fıskiyeleriyle Concorde Meydanı karşılıyor. Altın varaklı fıskiyeleriyle göz dolduran meydanın ortasında II. Ramses tarafından yollanan Luksor Dikilitaşı bulunmakta. Zamanında bir çok idama ev sahipliği yapan meydan, Marie Antoinette, Orleans Dükü II. Louis Philippe gibi kraliyet üyelerinin idamlarına da ev sahipliği yapmıştır.
CONCORDE MEYDANI/LUKSOR DİKİLİTAŞI
Meydandan dümdüz ilerlediğimizde karşımızda Champ-Élysées (Şanzelize) Caddesi'ni buluyoruz. Işıltılı ağaçları, kafeleri, lüks mağazalarıyla hepimizin gözünü dolduran caddenin sonundaki Zafer Takı bütün heybetiyle kendini göstermekten hiç çekinmiyor. Napolyon'un Austerlitz Savaşı'nı kazanan askerlere "Evlerinize zafer takının altından geçerek döneceksiniz!" sözü üzerine 1806'da yapılan tak şehrin en bilindik simgelerinden biri haline gelmiştir.
ZAFER TAKI(ARC DE TRIOMPHE)
Ve son olarak şehrin Eiffel Kulesinden sonraki en önemli simgelerinden biri olan Notre Dame Katedrali. 2019'da yanan Katedralin restorasyonu hala devam etse de önceden çekmiş olduğum fotoğrafları sizinle paylaşacağım. Yapımı 1163 yılında başlayan katedral Meryem Ana'ya ithafen Notre Dame diye isimlendirildi. Temel taşını dönemin Paris Piskoposu Maurice de Sully'nin mi yoksa Papa Alexander III'ün mü koyduğu hala bir tartışma konusu olarak yerini korumakta.
Gelelim yemek konusuna. Paris yemek kültürü açısından oldukça zengin bir şehir. Akşam yemeği konusunda eğer bir restoranta oturup yemek yemeyi düşünüyorsanız mutlaka Antrikot ve Soğan Çorbasını denemenizi tavsiye ederim. Onun dışında her köşe başında bulunan krepçilerden tuzlu krepler alarak daha ucuza da karnınızı doyurabilirsiniz. Antrikoru "Champeaux in Les Halles" adlı restoranda 20 €'ya, soğan çorbasını ise 11,50 €'ya yiyebilirsiniz. Krep konusunda ise bu işin ustası sayılan L’Atelier – Artisan Crêpier'i önerebilirim. Genelde 3-8 € arası bir fiyata harika krepler yiyebilirsiniz.
ENTRECOTE/ANTRİKOT
SOUPE à l'OIGNON/SOĞAN ÇORBASI
Tabi akşam yemeği dışında Fransa denince akla ilk gelen yemekler kruvasan ve makaron diyebiliriz. Tereyağlı, reçelli, çikolatalı gibi bir çok alternatifi bulunan kruvasan Fransızların temel kahvaltı ögelerinden biri. En bilinen tatlıları olan makaronu ise lavantalı, ballı, kahveli gibi bir çok farklı aromada yiyebilirsiniz.
ÇİKOLATALI KRUVASAN/CROISSANT AU CHOCOLAT
MAKARON/MACARON
Bugünlük benden bu kadar. Umarım yazımı beğenmişsinizdir. Yorumlarınızı bekliyorum. Bir sonraki gezi yazımda beraber Disneyland'a gidecek, hepimizin sevdiği Disney karakterlerini çok yakından göreceğiz. Bir sonraki görüşmemize kadar sağlıkla kalın.
Sevgiler,
Nisan
Yorumlar
Yorum Gönder